25 Mart 2014 Salı

Kendinize Yapmaktan Vazgeçmeniz Gereken 7 Şey

Sanırım bu şekilde farklı konularda da yazarak devam edeceğim bu blogta ama aldığım yorumlara göre isteniyor bunlar. O yüzden benim için sorun yok :) Siz istiyorsanız ben yazarım.

Hayatta diğer insanlardan çok yakınıyoruz ya da genel olarak hayatın bize "adaletsiz" davranmasından. Ancak bize en çok zarar verin şeyin aslında kendimiz olduğunu unutuyoruz. Bu yazıda kendinize karşı yapmamanız gereken şeyleri yazacağım. Eminim bunları yaptıkça, kendinize en güzel hediyeyi vermiş olacaksınız. Mutluluk.

1. Yanlış kişiler ile arkadaşlık kurmaktan vazgeçin!
Bunu yaptığınızda hayatınızda birçok şeyin iyi yönde ilerlediğine şahit olacaksınız. Hayat yanlış kişilerle vakit geçirmek için fazlasıyla kısa. Eğer birisi sizi hayatında istiyorsa, size bir yer açacaktır. Sizin onun yanında olmak için savaşmanıza gerek yok. Çevrenizdekileri değerlendirin. Hareketlerinden, konuşmalarından, size davranışlarından kimin gerçek, kimin sahte olduğunu kolayca anlayacaksınız ve anladığınız an daha fazla zamanınızı kaybetmeyin.

2.Korkularınızdan ve problemlerinizden kaçmayın!
Günümüz insanının en çok yaptığı şey bu. Problemlerden ve korkulardan kaçmak ve teknoloji buna büyük bir yardımda bulunuyor. Eğer bir sonunuz varsa onun üzerinde düşünün ve çözmek için elinizden geleni yapın. Bunu başarabilirsiniz, çünkü insan bunu yapabilme yeteneğine sahip bir yaratık. Ve kendinize yalan söylemekten vazgeçin. Probleminiz olmadığınızı söylemeyin bir sıkıntınız varsa. Eğer istersek her şeyi yapabiliriz. Bunu hiçbir zaman unutmayın! Hayatımız biz seçim yaptıkça gelişir, ilerler ama üstesinden gelemeyeceğimizi düşündüğümüz şeyler için çalışmazsak olduğumuz yerde sayarız. 

3. Kendinizi ikinci plana koymayın!
Elbette diğer insanlara yardım edin ama bazı noktalarda sizin de özel birisi olduğunuzu hatırlayın. Mesaj olarak en çok aldığım sorunlardan birisi "ben onunla ilişkim için çok uğraştım ama bir şey değişmedi, ne istediyse yaptım" bu sağlıklı bir davranış değil. Burada, karşıdaki ne da değerli ise siz de en az o kadar değerlisiniz. Bu yüzden kendinizi ikinci plana koymayın!

4. Başkası gibi olmaya çalışmayın!
Siz kendi özelliklerinizle sizsiniz. Asla başkası gibi olmaya çalışmayın. Size siz olduğunuz için kötü davrananlar varsa onların sizin hayatınızda olmasına gerek yok demektir. Çıkartın ve bir saniye bile düşünmeyin onları çıkardığınız için. Kendi düşüncelerinizle, kendi vücut ölçülerinizle, kendi seçimlerinizle bir bireysiniz. Her zaman birsi sizden daha güzel olacak, daha zayıf, daha akıllı ama unutmayın bu sizsiniz ve böyle olmaya devam ettikçe gerçek kişiliğinizi seven kişilerle karşılaşacaksınız hayatınızda ve geçmişi bırakın gitsin. Kitapta bir önceki bölümü tekrar ve tekrar okudukça yeni bölüme geçemezsiniz, bunu unutmayın.

5. Hata yapmaktan korkmayın!
Hepimiz insanız. Hepimizin hatalar yaparız. Önemli olan yaptığımız hatalardan ders almamız. Ayrıca bir şeye başlayıp hata yapmak, hiçbir zaman başlamamaktan daha iyidir her zaman. Geçmişte yaptıklarınızı hatırlayıp kendinize kızmayın. Hayatta bu zamana kadar yaşadığınız her şey sizi bu ana taşıyan şeyler ve sizi bugün siz yapan şeyler. Hayatta hiçbir şeye hazır olmadığınızı düşünmeyin. Hiç kimse %100 hazır değildir bir şey için. Eğer bir fırsat geçerse elinize ona sıkıca tutun ve elinizden geleni yapın. Hata da yapsanız bir şeyler yapın.

6. Kendinizi başkasına açıklamakla zaman kaybetmeyin!
Çünkü dünyada MUTLAKA birileri olacaktır size karşı olan, her ne kadar siz mükemmel bir insan olsanız bile. Düşünsenize kimilerinin inandığı ve onların görüşüne göre her zaman doğru olan Tanrı'ya bile karşı olanlar varken, bu çok da büyük görülmemeli. Siz kalbinizin size söylediğini ve sizce doğru olan şeyi yapın. Tabi bu konuda yeni şeylere açık olmayın demiyorum. Her zaman öğrenmeye aşık olun ama kendiniz sorgulayın. Asla insanların size bir şeye inanmaya zorlamalarına ya da onların düşüncelerine sahip olmanızı istemelerine izin vermeyin.

7. Eğer hayatınızda kötü giden şeyler varsa iyi gibi görünmeyin!
Bu zayıflık değildir. Bu duygulardır. Hayatınızda bir şeyler ters gidiyorsa size yardım edecek kişiler bulun. Mutsuz değilmiş rolü yapmayın ve her şeyden endişe duymayın. Kötü günler geldiklerini gibi geçerler bir gün. Önemli olan kendinizi o durumdan nasıl çıkaracağınızın yollarını bulmak.

Umarım yararı dokunmuştur.
Eğer böyle düşünüyorsanız ve eklemek istediğiniz başka bir şey varsa yorum yapmaktan çekinmeyin :)

18 Mart 2014 Salı

Yabancı Dilinizi Geliştirmenin Yolları

Yaklaşık dört yıldır kullandığım ve on bine yakın takipçiye ulaşan diğer blogumda sıkça aldığım bir sorudan bahsetmek istiyorum bu yazıda, genel çizginin dışına çıkarak. Yeni film ve kitap değerlendirmesi bu hafta içinde gelecek.

Bulunduğum okuldan dolayı ingilizce (büyük i harfi ile alıp veremediğim var bu yüzden büyük yazmıyorum) hayatımın bir kısmını oluşturuyor. Takipçilerimden sıkça aldığım sorulardan birisi, "Yabancı dilimi nasıl geliştirebilirim?" Bu yazıda yabancı dilinizi geliştirebilecek küçük önerilerde bulunacağım. (Küçük bir not, bir yılı geçkin süre ingilizce özel ders verdim, eğer özel ders arayan varsa iletişim kısmından bana ulaşabilir) Geçen dönem ingilizce yanında Fransızca öğrenmeye de başladım ve yeni bir dil öğrendikçe kendinizi ifade etmenin farklı yollarını buluyorsunuz. Yani, bazı cümleler oluyor ki, Türkçe söylediğiniz zaman ingilizce söylediğinizde vermek istediğiniz anlamı veremiyorsunuz. Yeni bir dil öğrenmek farklı pencerelerden bakmanıza fazlasıyla yardımcı oluyor ve çevirisi olmayan kitaplara da ulaşma fırsatı yakalıyorsunuz. Daha fazla uzatmadan yabancı dilinizi geliştirmenin yollarına geçiyorum. 
1. Aktif bir okuyucu olmak. Okumak düşündüğünüzden hızlı bir ilerlemeye neden olacaktır. Çoğu insan yabancı dil öğrenmeye başladığında okumak ister, kitabı ya da herhangi bir metni eline alır. Bir paragraf okuduktan sonra birden çok bilmediği kelime ile karşılaşınca yapamayacağını düşünür ve bırakır. Tam da bu noktada elinizde bulunan yazıya daha da dikkat etmeniz gerekmektedir. Beyniniz yeni bir şey olduğunu kavramıştır. Yapmanız gereken, bir metni alın. Hiç durmadan, bilmediğiniz kelimelerin anlamına bakmadan metni bir kez okuyun, ya da bir kitap sayfasını. Ardından tekrar başa dönün bu sefer bilmediğin o kelimelerin anlamalarına bakarak okuyun. Ardından tekrar başa dönerek sayfayı üçüncü kez kelimelerin anlamına bakmadan ve durmadan okuyun. Son okuyuşunuzda bilmediğiniz kelimelerin birçoğunu hatırlamış olacaksınız. Buna her gün yarım saat ya da bir saat ayırsanız. Her gün bilmediğiniz on kelime çıksa, bir ayda yaklaşık üç yüz yeni kelime öğrenmiş olacaksınız. Değişimi siz de fark edeceksiniz. Ayrıca günlük yabancı gazeteleri okumak, genel grameri öğrenmenize de yardımcı olacaktır. Türkçe okuduğunuz ve sevdiğiniz bir kitabı bir de yabancı dilde okuyun. Bu sayede bilmediğiniz kelimeleri hatırladığınız. Bu arada bilmediğiniz bir kelime olursa onun Türkçesine bakmayın, kelimeyi sözlükte kendi dilinde bakın önce. Yine de anlamıyorsanız Türkçesine bakabilirsiniz.
2. Yabancı dilde müzik dinleyin ve film izleyin. Şarkılar özellikle aksanınızı düzeltmeye yardımcı olacaktır. Şarkıları dinlerken anlamaya ve sözlerine bakmadan ezberlemeye çalışın. Ya da izlediğiniz bir filmi, ingilizce altyazısını açarak izleyin. Yukarıda, okuma kısmında bahsettiğim gibi, belki ilk duymada anlamayacaksınız ama beyniniz bir kez bu bilgiyi aldığı zaman onu sürekli orada tutacaktır ve sürekli aynı şeyi duydukça bu bilgi daha önlere gelecektir. Tıpkı kendi öğrendiğimiz ana dilimiz gibi. hepimiz bebekken ilk başta belli başlı sesler çıkarmaya başladık, anca bu sırada çevremizdeki insanların konuşmalarını duyuyorduk, beynimiz bunu kaydediyordu. Ardından tek tük kelimeler söylemeye başladık. Sonra grameri bozuk cümleler kurulmaya başladı ve aradan geçen yıllar sonunda düzgün, akıcı ve hakim olduğumuz bir dile sahip olduk. Yabancı dil öğrenmek de bunun gibi. Tek farkı daha kısa zaman alıyor, çünkü beyniniz ana dilinizi öğrenirken nasıl işleyeceğini bir kez öğrendi. Bir diğer dilde bu işlem daha hızlı gerçekleşiyor. Bir de bu noktada asla yapamayacağınızı düşünmeyin. Kendinize olumsuz yanıt vermeyin. Sevdiğiniz filmleri ya da dizileri, altyazısız biçimde bir kez daha izleyin. Bunun yanında kendi sesinizi kaydedip bunu dinleyebilirsiniz, nerelerde hata yaptığınızı ve nerelerde durakladığınızı görebilirsiniz.
3. Yazın Ne olursa olsun. Günlük tutabilirsiniz, sevdiğiniz bir filmi anlatabilirsiniz. Sadece "I love apples" yazsanız bile bir köşeye yabancı dilde bir şeyler yazın. Bu sadece dile hakim olacak ve kendi üslubunuzu kazanacaksınız. Yukarıda bahsettiğim yabancı kitaplarda sevdiğiniz cümleleri bir not defterinde toplayabilirsiniz ya da izlediğiniz filmlerde ya da dizilerde, duyduklarınızı yazmaya çalışın. Hatta internet kullanmayı seviyorsanız sadece yabancı dilde yazdığınız bir blog açın. Dediğim gibi sadece "I love apples" yazsanız bile bir ilerleme kaydetmiş olursunuz. Gün gelir "Just because I love apples does not mean they love me back." yazarsınız ve geliştiğinizi görürsünüz :) (Hatta isterseniz iletişim bölümünde mail adresimi bulabilirsiniz ve bana mail gönderebilirsiniz. Bu sayede hatalarınız düzeltir ve size tekrar mail atabilirim)
4. Konuşun, konuşturun. Bir diğer önemli ve yazımda vereceğim son nokta konuşmak. Konuşmaktan asla korkmayın. Her ne kadar kötü bir aksana sahip olduğunuzu düşünseniz de, her ne kadar konuşamayacağınızı hissetseniz de durmayın. Eğer başkaları ile konuşmaktan çekiniyorsanız en yakın arkadaşınızda sizinle yabancı dilde konuşmasını isteyin. Yakın bir arkadaşım var, buluştuğumuz zaman ayrılana kadar yabancı dilde konuşma kararı alıyoruz her zaman ve konuşuyoruz. Gramer hatamız da olsa, bazen ne söyleyeceğimizi bilemesek de en azından denemiş oluyoruz. Bu sizi gerçekten geliştirir. Sizinle yabancı dilde konuşmak isteyen birisi yoksa geçin aynanın karşısına ve kendinizle konuşun. "Hey there, you look gorgeous today." öz güveninizi arttırın :) aynı anda dilinizi geliştirin. 
Bu söylediklerime uyarsanız çok kısa bir sürede öğrenmek istediğiniz yabancı dile hakim olacaksınız sizi temin ederim. Ben zaten bunları yapıyorum demeyin. Eğer iyi bir yabancı dile sahip değilseniz o zaman bunları düzgün yapmıyorsunuz demektir. Sadece biraz dikkat etmeniz ve kendinizi buna vermeniz gerekiyor. Ayrıca hiçbir zaman yapamayacağınızı düşünmeyin. Kendinize verdiğiniz olumsuz yorumlar sizi o yönde etkiler ve öğrenmenize engel olur. Ben bunu yapacağım diye başlarsanız, yaparsınız.

Umarım yardımı olmuştur. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Yorumlarınızı bekliyorum. Sizce en güzel geliştirme yolu hangisi? Alt kısma yorum bırakabilirsiniz.





10 Mart 2014 Pazartesi

Her


Orjinal Adı: “Her"
Yapımcı Ülke (Country): ABD
Yapım Yılı ve Gösterim Tarihi: 2013 – 14 Şubat 2014 (Türkiye)
Türü: Komedi , Romantik , Dram
Yönetmen: Spike Jonze
Senarist: Spike Jonze
Başrollerde: Joaquin Phoenix, Amy Adams, Scarlett Johansson
Süresi: 126 dakika
IMDB Puanı: 8.6
Benim Puanım: 9.5


"Sometimes I think I have felt everything I'm ever going to feel and from here on out, I'm not going to feel anything new. Just lesser versions of what I've already felt."

"Where the wild things are" "The Wolf of The Wall Street" gibi yapımlardan da tanıdığımız Spike Jonze bu sefer önümüze alışılmışa farklı bakış açısı katan bir romantik film ile geliyor. Tam zamanın belli olmadığı ama mekanlardan ve giyilen kıyafetlerden anlaşılacağı üzere yakın bir gelecekte geçen, bir adam ile bir iletişim sistemi arasındaki "garip" aşkı anlatan, içimizi ısıtan güzel bir film. 2014 Oscar izledikten sonra, ödül alan filmleri tekrar gözden geçirmek, izlemediklerimi izlemek istedim ve ilk sırayı bu sevecen filme verdim. Joaquin'in filmi baştan sonra üstlenmesi ve bana göre performansından en ufak bir şey kaybettirmemesi ödüllerin hakkını verdiğinin büyük kanıtı. Ayrıca Samantha'yı seslendiren Scarlett Johansson fiziği ve sesi ile alamadığı ödülleri sadece sesi ile almış olması takdire şayan. Her neyse bu teknik konuları bir yana bırakıp filmi değerlendirmeye başlayayım.

Bana göre film ilişkiler üzerinde insanları düşündürmeye itiyor. Yani neye aşık oluruz, ne göre aşık oluruz. Aşık olduğumuz şeyde bir kişinin fiziksel özelliklerinin önemi var mı, yoksa sadece onun bize nasıl davrandığına, dünyaya bakış açısına ve düşüncelerine mi aşık oluruz. Saf bir aşk kavramı yatırılmış masaya ve bir adamın bir iletişi sistemine bile aşık olabileceğini anlatmak istemiş film. Çoğu insan bu durumun fazla garip olduğunu düşündüğünü biliyorum ama bana göre garipsenmemesi gereken bir nokta. Tabi, ilişki yaşadığınız kişi ile bir noktadan sonra cinsel tatmine ihtiyaç duyacaksınız ki filmde bunun da bir çaresini buluyor karakter ama genel olarak insan bazen sadece onu anlayacak birini ister. Bazen sadece konuşacak birisini arar. Tıpkı karakterin filmin bir noktasında randevudan döndükten sonra Samantha ile konuşması gibi. (Bu noktada bir şey anlatmak istiyorum. Theodore birisi ile randevuya çıkmıştı. Orada aralarında bir konuşma geçti. kadın Theo'ya, onu bir köpek yavrusuna benzettiğini söylemişti. Ardından peki ben hangi hayvana benziyorum diye sordu Theodore'a. o an Theo cevap vermeden içimden "Tiger" diye geçirdim ardından Theodore'un Tiger demesi filmi bir süre durdurup "Yok Artık!" dememe neden oldu)

Sanırım biraz karışık gittim. Bu noktaya kadar filmi toparlayacak olursam, film yakın gelecekte geçen bir aşk hikayesini ele alıyor. Teknolojinin fazlasıyla geliştiği bir dönemde baş karakter Theodore, boşanmak isteyen eşinin ardından asosyal bir hayat yaşamaya başlar. Yaptığı tek şey, işe gitmek, eve dönmek, müzik dinlemek ve aynı apartmanda oturan bir arkadaşı ile konuşmak. Ardından bir gün, yeni bir işletim sisteminin çıktığını görür. Diğerlerinden farkı bunun bir bilince sahip olması ve tıpkı bir insan gibi, yaşadığı deneyimlerden ders alarak kendini geliştirmesi. Theodore bunlardan birini almaya karar verir. Aldıktan sonra evde ilk açtığında Theodore ve Samantha arasında geçen o muhabbet insanın yüzünde gülümseme oluşmasına neden oluyor. 
Samantha: Is that weird? You think I'm weird?
Theodore: Kind of.
Samantha: Why?
Theodore: Well, you seem like a person but you're just a voice in a computer.
Samantha: I can understand how the limited perspective of an unartificial mind might perceive it that way. You'll get used to it.  
[Theodore laughs] 
Samantha: Was that funny?
Theodore: Yeah.
Samantha: Oh good, I'm funny!
Film ilerledikçe Theodore ve Samantha daha çok birbirlerine bağlanmaya başlarlar. Bu nokta o kadar güzel anlatılmış ki aslında. Şimdiki zamanı ele aldığımızda bile, dışarı çıktığınızda, bir toplu taşıma aracına bindiğinizde insanların yarısında çoğu ellerinde bulunan küçük ekrana kilitlenmiş biçimdeler ki filmde de bunu birçok noktada görebilirsiniz. Hep yalnız gezen insanlar var etrafta. Theodore dışarı çıktığında, kamera diğer insanları gösterdiğinde çoğu Theodore gibi elinde bulunan işletim sistemine kendini bağlamış durumda. 

Film bir noktada "Lars and the Real Girl" ile birbirini tamamlamış. Onda bir beden olup, kişilik yokken, bu filmde bir kişilik var ama beden yok. 

Hani dedim ya çoğu kişi filmdeki adamın insan olmayan bir canlı ile konuşup kendini daha az yalnız hissetmeye çalışmasını tuhaf karşılayabilir ama benim bu noktada filmi tuhaf karşılamamamın nedeni sanırım annemin çiçekleri ya da kuşu ile konuşması, teyzemin köpeği ile konuşması, benim deniz ile konuşmam. Belki ailecek şizofreni teşhisi koyulacak potansiyeldeyiz ama bu, insanın kendi dışında çevresinde yakın hissedeceği canlı cansız bir varlık arayışı içine girmesinden kaynaklı. Filmi izlerken kendi kendime "iyi ki o dönemde yaşamıyorum" dedim zira kendime bir Samantha bulur ve tamamen asosyal bir hayat yaşardım.

Filmin geri kalanını anlatmayacağım fazla spoiler vermemek için ancak sonu gerçekten beni düşünmeye itti. Bir ara Samantha'nın kendini güncelleme kısmında yok oluşu ve Theodore'un buna tepkisi, hayatımda, bir film izlerken hissettiğim en acı sahneydi. Yani tuhaf bir şekilde çok üzgün hissettim. Güzel kurgulanmış bir film ve müzikleri de fazlasıyla sevilesi. Daha fazla yazmayacağım ama mutlaka izlemeniz gerekenler listesine almalısınız bu filmi.

Sevdiğim Cümleler:

  • The past is just a story we tell ourselves.
  • I think anybody who falls in love is a freak. It's a crazy thing to do. It's kind of like a form of socially acceptable insanity.
  • It's like I'm reading a book... and it's a book I deeply love. But I'm reading it slowly now. So the words are really far apart and the spaces between the words are almost infinite. I can still feel you... and the words of our story... but it's in this endless space between the words that I'm finding myself now. It's a place that's not of the physical world. It's where everything else is that I didn't even know existed. I love you so much. But this is where I am now. And this who I am now. And I need you to let me go. As much as I want to, I can't live your book any more.
  • The heart is not like a box that gets filled up; it expands in size the more you love. I'm different from you. This doesn't make me love you any less. It actually makes me love even more.
  • It's how we spend a third of our lives asleep, and maybe that's the time when we feel the most free.
  • Theodore: How many others?
  • Samantha: 641.


Soundtrack


Yorumlar