28 Temmuz 2017 Cuma

Antalya - Olympos Tatili

Geçen hafta küçük bir kaçamak yapalım dedik ve Hannan, Ali ve Duru ile birlikte Antalya yollarına düştük. 

Olympos Antik Kent
Bu yıl henüz tatil yapamadım. Bir yandan taşınma işi, diğer yandan mezuniyet töreni, diğer yandan iş yerindeki sorumluluklar derken kendime bir türlü vakit ayıramıyor, daha da önemlisi video çekme konusunda sıkıntılar yaşıyordum. Hannan, Duru ve Ali ile bu Antalya tatilini önceden düşünmüştük ama son zamana kadar kesin bir şey yoktu. Üstüne bir de tatilden iki hafta önce gerçekleşen üzücü bir olay, benim tatile gitmemi de engellemişti. Ardından her şey yoluna koyuldu ve ben de biletimi alıp çıktım yola. Hannan Londra'dan gelecekti. Duru ile İstanbul'da buluşup birlikte Antalya'ya geçeceklerdi. Ali ise ailesinin yanına Isparta'ya gitmişti. Ben de bir gün öncesinde biletimi alıp önce Isparta'ya Ali'nin yanına geçtim. Yıllar sonra yaptığım ilk otobüs yolculuğuydu ve ciddi anlamda beni fazlasıyla yormuştu. Ertesi gün sabah Alilere geldikten sonra günümüzü Isparta içerisinde gezerek geçirdik. Diğer gün sabaha Antalya için bilet aldık. Kız da Antalya'ya geldikten sonra orada buluşup rezervasyon yaptırdığımız pansiyona geçmek için servise bindik. 

Yummy Pizza ♥
Hava tabi ki inanılmaz sıcaktı ve bindiğimiz servis ile yaklaşık bir saatlik bir yol gittik. Servisten indiğimiz yerde de başka küçük bir servise daha binip pansiyonun olduğu yere, Çıralı'ya yola koyulduk. Yol boyunca neden Antalya'da iki gün için araba kiralamadığımızı kendimize sorup durduk. Çünkü bu hem bizim açımızda daha kolay olacak hem de o servisten bu servise sürünmek zorunda kalmayacaktık. Yine de güzel bir deneyim oldu ama. Pansiyona geldiğimizde, mekanın sahibi İngiliz bir kadın çıktı. Hannan'ın aksanını duyduğunda ona sormuştu sen de mi İngiliz'sin diye. Kadın 17 yıl önce bir adama aşık olup Türkiye'ye gelmiş ve burada kalmış o zamandan beri. Pansiyon çok şirindi, bahçesinde hamaklar, kamelyalar, portakal ağaçları, çiçekler ve oturacak şirin yerler vardı. Odalarımıza ayrıldığımızda da oda da beklentilerimin üzerinde geldi. Pansiyon kelimesi biraz yerin kötü olabileceği izlenimini uyandırmıştı ilk başta. Rezervasyonu da Ali yaptığı için görmemiştim mekan fotoğraflarını. Odada eşyalarımı dolaba yerleştirdikten ve biraz saha araştırması yaptıktan sonra yemek yemek için dışarı çıktık. Tek sokaktan oluşan Çıralı'da fazla bir seçeneğimiz yoktu aslında ve önümüze ilk gelen yere oturduk. 

Defne Pansiyon - Çıralı, Antalya

Yemek yedikten sonra sahile geçmek için odaya gidip havluları ve gerekli eşyaları aldıktan sonra sahile geçtik. Mersin'de sürekli kum olan sahillere alıştığım için burada bulunan taş sahil biraz moralimi bozmuştu açıkçası. Denize girdikçe belki taşlar gider diye düşünürken, bu da gerçekleşmedi ve su çabuk derinleşiyordu. Ancak deniz her zamanki gibi mükemmeldi! Bir süre yüzdükten sonra Duru sen nası gözlükle yüzüyorsun düşmüyor mu dedi ve olanlar oldu, ben gözlüğümü denizde kaybettim! Üstelik yaklaşık altı yedi metre olan bir yerde. Ali etrafta bulunan insanlardan deniz gözlüğü alıp gözlüğümü bulmaz için daldı ama bir türlü alamadı. Etraftan yaklaşık yedi insan gözlüğü bulmak için seferber oldu ve on beş dakikalık ulaşma, arama kurtarma çalışması ardından Ali gözlüğü çıkardı!


A girl with pink hair ( Hannan )
Hareketli bir ilk gün yaşadık anlayacağınız. Pansiyona ilk geldiğimizde de kızlara evlerinin altında yılan gördüğümüzü ve korkmadan çıkmaları gerektiğini söyleyerek şaka yapmıştık. İnanacaklarını düşünmüyorken, inanılmaz eğlendim. Gözlük olayından sonra herkes sahile oturdu ve sessiz bir biçimde duruyorduk. Sanki birkaç dakika önce olan o kargaşa olmamış gibiydi.

O günün akşamında yemek yemek için başka bir mekana oturduk. Burada Duru ile konuşulması gereken bir konuyu konuştuk Hannan ile. Ardından mekandan ayrılırken mekan sahibi kartla ödemenin alınamayacağını, kartın bozuk olduğunu söyledi ama Duru ısrarla çekmesini istiyordu. Adamla bir süre tartıştıktan sonra, kartı çektiğinde adam fazlasıyla "göt" oldu diyebilirim. Ardından öğrendim ki vergi ödememek adına nakit almayı istiyormuş aslında. O akşam sahile tekrar döndük. Ali Çin'den getirdiği fairylight ışıkları yaktı ve sahilde şişe çevirmece oynadık. Biraz gergin anlar gerçekleşmişti açıkçası sonlara doğru ama sonra her şey tatlıya bağlandı.
Don't f*ck with us

Ertesi gün sabah erken kalkmayı planlıyorduk ama bunu gerçekleştiremedik. Saat dokuz gibi kalkıp, hazırlanan kahvaltıyı yedikten sonra sahile geçtik tekrar. Biraz yüzmenin ardına, sahil kenarında bulunan tepeye çıkıp fotoğraflar çektik. O gün sanırım güneş geçmiş olacak ki başıma inanılmaz derecede başım ağrımaya başladı. Biraz uyumam gerektiğini hissediyordum. Tepeden indikten sonra Hannan bir ağrı kesici verdi ve o gerçekten beni kendime getirdi. Ardından Olympos saklı kent kalıntılarının olduğu yeri gezdikten sonra akşamında pansiyonun bahçesinde masa kurduk ve rakı gecesi yapmaya karar verdik. Yine inanılmaz güzel başladı gece ama ardından her şey değişti ve beklenmeyen bir yöne doğru kaydı. Tabi yine ertesi sabah her şey tatlıya bağlanmış bir biçimde kahvaltımızı yaptık. 
Where is the white rabbit

Geri dönüş yoluna geçtik. Isparta'ya dönmeden önce günümüzü önce Konya altında bir Beach Club'da ardından Luna Park'ta ardından da yemek yiyerek geçirdik. Akşam saat dokuz buçuk gibi bindiğimiz otobüsle de Isparta'ya döndük. Eve geldikten sonra biraz soluklandıktan sonra gece kulübe gitmek için yola çıktık. Güzel bir kulüp bulmamıza rağmen DJ berbattı! Ertesi gün sabah göl kenarında piknik/kahvaltı yapmaya geçtik. Onun ardından Lavanta bahçelerine gidip oraları gezdikten sonra İstanbul'a dönüş yolculuğu başladı.

İnanılmaz eğlenceli bir tatildi. Eğer videoyu da izlemek isterseniz: (Kanala da abone olmayı unutmayın! :))

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Yaz Tatilinde İzleyebileceğiniz Mükemmel Dizi Önerileri

Hepinize merhaba!

Yaz tatili geldi ve benim için yazın en sevdiğim yönlerinden birisi yepyeni dizilere başlayabilmek ya da bir sene boyunca beklettiğim dizileri maraton yapıp arka arkaya izleyebilmek! Ancak tıpkı İnternet'te üretilen içerikler gibi neredeyse her gün yeni yeni diziler yayınlanıyor ve bunlar arasında beğenebileceğimiz, iyi olan dizileri bulmak zor olabiliyor. Ben de bu süreci sizin için kolaylaştırmak istedim ve yazın izleyebileceğiniz, tamamen subjektif beğeniye göre, sırasız biçimde sıralayacağım diziler önereceğim. 

O zaman daha fazla uzatmadan başlayayım!

American Gods
Neil Gaiman'ın aynı isimli eserinden uyarlanan American Gods sanırım yaz başlangıcının en sevdiğim dizilerinden birisi oldu. Geçen hafta sonu iki günde tüm bölümlerini bitirdiğim diziyi yıllardır ekrana taşımak isteyenler, yoğun bir konusu ve ayrıntıları olan kitabın film olamayacağını düşünüyorlardı. Bu yüzden, ayrıntılara ve önemli noktalara değinebilecekleri bir diziye çevirme kararı aldılar ve bence çok da güzel yaptılar. Görsel açıdan fena olmayan American Gods, eski tanrılar ile yeni tanrılar arasında olan çekişmeyi farklı hikayelerle ele alarak anlatan bir dizi. Mitolojiye ve dinlere karşı biraz merakı olan kişiler için mükemmel bir dizi iken, aksiyon, gerilim, biraz da komedi sevenler için de harika bir yapım. Dizisini izledikten sonra kitabını okumaya başlayanlardan birisi olarak size şunu da söyleyebilirim ki, kitabını da mutlaka okuyun!



Younger

Younger, inanılmaz tatlı bir dizi. Ben eğlenebileceğim, güleceğim ve kafamı biraz dağıtabileceğim bir dizi arıyorum diyenler için harika bir seçim. Kırklı yaşlarına yaklaşan ana karakterimiz genç görünmesinin avantajlarını kullanarak kendine yeni bir hayat başlatıyor. Yeni bir kimlik ile yirmilerine dönüp bir şirkette stajyer olarak işe başlıyor. Yirmilerinde yeni arkadaşlar ve yine yirmilerinde yakışıklı bir erkek arkadaş ediniyor. Dizi bu karakterimizin kuşak çatışmasını, yeni yirmilere ayak uydurup yeniden gençliğini yaşamasını konu alıyor. Eğer Two Broke Girls, Hot in Clevelend, Sex and The City, Beverly Hills gibi dizileri sevdiyseniz bunu da mutlaka seveceksiniz!


Riverdale

Küçük bir kasabada yaşayan sürrealist gençlerin hayatını anlatan bir dizi. Eğer gençlik dönemleri dizilerini seviyorsanız bu diziyi de seveceğinize eminim. Dışarıdan sakin ve şirin bir kasaba gibi gözüken Riverdale’in iç yüzü oldukça karanlık ve tuhaftır. Bu kasabada yaşananlar dışarıdan gelenler için garip olarak adlandırılabilir ancak içeride yaşayanlar için oldukça sıradandır. Sıradan Amerikan gençlik klişelerini içinde barındırsa da, izleyebileceğiniz güzel bir dizi.



Suits

Eğer Suits dizisine henüz başlamadıysanız bu yazıyı okumayı burada bırakıp gidip diziyi izlemeye başlıyorsunuz! İlk bölümü izlediğinizde dizi zaten sizi kendi içine rahat bir biçimde alacak. Bir avukatlık şirketinde şans eseri çalışmaya başlayan ve hukuk geçmişi olmayan ana karakterimizin yaşadığı mücadeleleri anlatan bir dizi. Zeki yazılmış senaryosu, diyalogları olan dizi izlerken sizi kimi zaman fazlasıyla güldürecek. Ayrıca çok da güzel bir soundtrack listesi olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. 



Stranger Things

Stanger Things 2016 yılının en sevdiğim dizilerinden birisi oldu. Oyuncu kadrosunun yaşlarını göz önünde tutarak söylüyorum bunu, bu yaşta böyle güzel oyunculuklar sergileyen çocukların ileride çok güzel karakterlere can vereceklerine ve güzel yerlere geleceklerine eminim. Biraz fantastik bir kurgusu olan Stranger Things, bir grup çocuğun RPG oynaması ile başlar. Ardından çocuklardan birinin kaybolması, kasabada gerçekleşen ilginç olayların kapılarını birer birer açacaktır. Bu dizi hakkında İnternet'te fazlasıyla şey duymuşsunuzdur zaten. O yüzden daha fazla anlatmayıp gidip izlemenizi önereceğim.

Westworld

Kısaca özetlemek gerekecek olursa zenginler için yaratılmış yapay bir dünyada macera aramak isteyenler, istediklerinden fazlasını bulacaktır. Kontrolden çıkan yapan dünya canlılar gelenlere beklediklerinden fazlasını verecektir. Teorik olarak mümkün olmayan bir teknolojinin harika bir kurgu ile harmanlandığı bir dizi. Görüntü ve kurgu açısından gerçekten güzel. İlk birkaç bölüm dayanabilirseniz hikaye daha güzel yerlere gidiyor ve sizi içine alıyor. 



Sanırım şimdilik bu kadar yeter, eğer daha fazla dizi önerisi isterseniz yorumlara yazmanız yeterli! O zaman keyifli izlemeler :)

11 Temmuz 2017 Salı

2017 Üniversite Tercihleri Öneriler | Boğaziçi Üniversitesi

Herkese merhaba!


Yaz tatili geldi, kimimiz tatile çıkamayıp hala çalışıyorken, kimilerimiz denizin ve kumun tadını çıkarıyor. Kimilerimiz ise zorlu bir sınav maratonun ardından yeni bir döneme girecekleri üniversite hayatları için tercihler yapmaya hazırlanıyor. Ben de bu süreçte size birkaç öneride ve tavsiyede bulunmak için bir yazı yazmak istedim. Çünkü üniversite tercihlerinde en çok ihtiyacını duyduğum şey buydu benim!


Öncelikle kısaca benim hangi okulda okuduğum, hangi bölüme gittiğimi ve sınavdan nasıl bir sonuçla çıktığımı söyleyeyim. Ben 2011 yılında girmiştim YGS-LYS sınavına. Sonuçlar açıklandığında ilk 15 bin içerisindeydim. Ne yazacağım konusunda bir fikrim yoktu. Ardından tercih döneminde sadece iki tercih yaparak üniversite seçtim. İlk sıraya Koç, ikinci sıraya ise Boğaziçi Kimya bölümünü yazdım. Ve Boğaziçi Üniversitesi geldi. 

Tercih dönemi sürecinde birçok kişi birçok farklı önerilerle geliyordu bana. Ancak bütün hepsinin ortak noktası "garanti" meslek olacak bölümlere yönlendirmesiydi. Peki ya ben ne istiyordum? Tıp yazamıyordum, eczacılık ve diş hekimliğini istemiyordum, mühendislik bana göre değildi... Mimarlık ilgimi çekmiyordu. Peki ben ne istiyordum? Lise hayatım boyunca severek yaptığım şeyler yazmak, çizmek ve çekmekti. Dil öğrenmeyi de seviyordum. Peki sinema bölümü okusam diye düşündüm ya da dille ilgili bir bölüm ama bu kez yine "garanti" meslek sorunu çıkarıldı rehber öğretmenleri tarafından önüme. Ben de üniversite seçmeye karar verdim. Türkiye'de iyi olan ilk üniversitelere göz attığımda ilgimi çeken sadece Boğaziçi ve Koç olmuştu. İstanbul'da olmaları da benim için önemli bir etkendi tabi. Ardından YGS-LYS sınavında kimya bölümünde hiç yanlış yapmadığım için bu dersi yapabildiğimi düşünüp kimya yazmaya karar verdim. Anlayacağınız bölüm değil de üniversite seçtim ilk başta. Bu noktaya hemen geleceğim. Okumaya devam.

Öyle bir devirde yaşıyoruz ki artık insanlar okudukları bölümü kariyer alanlarında devam ettirmek zorunda değiller. İnternet bağlantısı olan herkes her bilgiye her yerden ulaşabiliyor. Bir kimya öğrencisi olarak ben; Adobe Premier Pro, After Effect gibi video programlarında uzmanlaştım, HTML / CSS gibi metin işaretleme dillerini öğrendim, yeni dillerde kendimi geliştirdim. Ve bu gibi farklı beceriler benim öğrencilik dönemimde farklı alanlarda çalışmama yardımcı oldu. Kimya da bana analitik düşünebilme ve olaylara matematiksel açıdan bakabilmemi sağladı. Anlayacağınız, hangi bölümde olursanız olun, eğer kendinizi bir noktada geliştirirseniz, yapmayı istediğiniz işlerde kendinize bir yer bulabilirsiniz. Ayrıca bu zamana kadar katıldığım mülakatlarda bölümünün ne olduğundan çok üniversitenin ne olduğu, üniversite hayatında kendine neler kattığın ve kendini nasıl geliştirdiğini merak ediyorlar. Ve seni bu yönde tanımak istiyorlar. Şu an bütün bölümlerdeki derslerin ders kitaplarına her an erişebiliyoruz; ekonomi mi öğrenmek istiyorsun mikro-makro ekonomi kitaplarını okuyabilirsin, tarih mi öğrenmek istiyorsun tarih kitapları mevcut, programlama mı öğrenmek istiyorsun, İnternet'te çevrimiçi birçok ders var bu konuda, bitki türlerine mi meraklısın botanik kitapları elinin altında... Anlayacağınız her şey bir tık uzağınızda.

Bu noktada size önereceğim ilk şey şu olacak, şu soruların cevabını verin:
İleride hangi mesleği yapmak istiyorsunuz? / Ne yapmak istiyorsunuz?

Öncelikle bu sorunun cevabını verin kendinize, ardından ona ulaşmak için hangi yolları seçeceğinize öyle karar verin. Önce bölüm seçip, sonra ne yapacağınıza karar vermek o bölümü okumanızı zorlaştırabilir. Ben mesela Boğaziçi yazdığım için memnunum ama kimya yerine daha kolay bir bölüm yazabilirdim. Temel bir bilim olduğu için kendinizi vermeniz gerekiyor ve ben aslında o alanda ilerlemek istemediğimi gördüm okurken. Bu da beni zorladı. Bir yandan farklı işler yaparken bir yandan kendimi tamamen bölüme vermem beni psikolojik açıdan zorladı. 

Bölümüm ve Üniversiteme gelince biraz onlardan bahsedeyim.




Kimya bölümü ana bilim dalı olduğu için ilginizi tam olarak vermeniz gereken bir bölüm. Bölümü okurken öğrendiğiniz şeyler dünyaya bakışınızı kesinlikle değiştirecek. Hayatımızın her alanında kimyanın ne kadar önemli olduğunu görebileceksiniz. Kozmetik alanından, ilaç sektörüne, tekstil sektöründen, gıda sektörüne her alanda çalışabilirsiniz. Benim en çok ilaç sektörü ilgimi çekiyordu. Biyokimya, nanoteknoloji, biyoteknoloji gibi alanlarda kimyanın mükemmelliğini görebiliyorsunuz. Bölümümüzün hocaları alanında çok saygın kişiler. Yurt içi ve yurt dışında farklı üniversitelerde yüksek lisans ve doktoralarını tamamlayan eğitim görevlileri inanılmaz cana yakın insanlar. Ve birçok inanılmaz araştırmalar yapıyorlar. Bölümde genel kimya ile başlayıp, analitik kimya, instrumental kimya, fizikokimya, biyokimya, organik ve inorganik kimya ile devam eden bir eğitim hayatı geçiriyorsunuz. Bu yıllar içinde farklı yabancı diller, sinema, spor, sanat gibi farklı alanlarda da dersler alabiliyor ve sertifikalar kazanabiliyorsunuz.

Daha fazla sorunuz varsa ve ilginizi çekiyorsa: mehhmetcatal@gmail.com




Boğaziçi Üniversitesine gelince, sanırım bu okulu seçmek eğitim hayatım için verdiğim en iyi kararlardan birisiydi. 2011 yılında giriş yaptığımda okulun özgürlükçü düşünce yapısı, sorgulayıcı ve üretici bakış açısı beni gerçekten mutlu etmişti. (Tabi şu sıralar ne yazık ki eski apolitik halini kaybetmeye ve o özgürlükçü ruhunu yitirmeye başladı ama yeni gelecek olanlarla bunun tekrar kazanılabileceğini düşünüyorum) Kimlik kontrolü olmadan giriş yapıldığını ilk gördüğümde bir üniversitenin çalışanı ve okuyanıyla, gelen ziyaretçisiyle ne kadar da güzel bir alan olabildiğini gördüm. Güney meydanda çimlerde güneşlenen insanlarıyla, kedileriyle, festivalleri, konserleriyle, etkinlikleri, kulüpleriyle Türkiye içerisinde farklı bir yerdi. Eş cinseli, ateisti, müslümanı, kadını, erkeği, alkolü, zemzemi kimse kimseye karışmadan yaşıyordu. Çok geçmiş zaman eki kullandım. Evet, hala bunları yapabiliyoruz ama eskisi gibi değil. (Bu noktada bu okulu seçecek arkadaşlar, lütfen farklı fikirlere saygı duymayan biriyseniz Boğaziçi size göre değil) Yine de güzel bir okul. Birçok kulüp etkinliğiyle, sinema salonuyla, Taşoda festivaliyle, Sportfest ile, spor salonları, spor alanları, yüzme havuzları ile size birçok fırsat sunuyor. Birçok yabancı dili, o dili ana dili olarak kullanan insanlardan ders alarak öğrenebiliyorsunuz. Erasmus/Exchange programı ile neredeyse dünyanın her kıtasına gidebiliyorsunuz.

Boğaziçi hakkında daha fazla sorunuz varsa: mehhmetcatal@gmail.com

Kısaca böyle arkadaşlar, bilmiyorum kafanızda bir şeyler oturdu mu, bir şeyler anlatabildim mi. Umarım güzel bir üniversite hayatı geçirirsiniz ama unutmayın seçtiğin bölüm değil, kendinize neler kattığınız ve kendinizi ne kadar geliştirdiğiniz size ileride iş bulmanızda yardımcı olacak :)

Bu arada bu konu hakkında geçen sene yaptığım videoyu izlemek isterseniz aşağıda! :) Sorularınızı yorum olarak alabilirim.


Yorumlar