Yapımcı Ülke (Country): ABD
Yapım Yılı ve Gösterim Tarihi: 2012 – 9 Eylül 2012
Türü: Komedi , Romantik , Dram
Yönetmen: Josh Boone
Senarist: Josh Boone
Başrollerde: Lily Collins, Logan Lerman, Nat Wolff, Greg Kinnear
Süresi: 96 dakika
IMDB Puanı: 7.3
Benim Puanım: 9.5
Bazı filmler hayatınızda değişiklikler yapmanıza neden olur. Siz fark etseniz de fark etmeseniz de. Stuck in Love, yılının en iyi filmi olmayabilir, ama onu diğerlerinden ayrı kılan bir nokta daima olacak. Filmin açılış sahnesi ve kapanış sahnesi, bir kitabın giriş ve bitiş cümleleri gibi. Sizi istemsizce kendine çekiyor ve ne ara son bulduğunu anlamıyorsunuz bile. Karakterler tam anlamıyla oturmamış olsa da, gelişimleri ve değişimleri, dönüm noktaları o kadar güzel vurgulanmış ki filmde. O anları kaçırmak, o anlarda duygu karmaşası yaşamamak imkansız. Filmin en sevdiğim yanı ise, farklı farklı karakterler üzerinden apayrı hikayeler anlatılması. Yani, genelde bir filmi izlerken, ana konuyu bir noktada çizebilirsiniz ama bu filmde her karakter o kadar güzel işlenmiş ve her biri ayrı bir olayı anlatıyor hayatımızda bulunan. Bu yüzden her sahnesinde kendimizi bulabiliyoruz. Rusty, ilk aşkı tadıyor, çaresiz karmaşık bir son getiriyor hayatına bu, Samantha, kız kardeşi, aşık olma korkusu ile yüzleşiyor Lou ile karşılaşınca, aşka umutsuz bakış açısı değişiyor istemsizce ve kendini korunmasız hissediyor. Kanadının kırılmasından korkuyor. Ve babaları, biten evliliği arkasında bir şeyleri geride bırakmaktan çekiniyor. Filmi izlerken bir noktadan sonra onları gerçekten bir aile gibi görmeye başlıyorsunuz.
Burada küçük bir parantez açıp Lou (Logan Lerman)dan bahsetmek istiyorum. Bana mı öyle geliyor, yoksa bu çocuğun oynadığı bütün karakterler gerçekten sevilesi karakterler mi? The Perks of Being a Wallflower filminde bayılmıştım karaktere (Charlie) ve Logan'dan başkasına kesinlikle uymayacağını düşünüyorum. Meet Bill, Percy... Ayrı bir sempatim var bu çocuğa. Özellikle bu Stuck in Love filminde, karakter ile kendimi o kadar bağdaştırdım ki, en sevdiğimiz şarkıdan, en sevdiğimiz kitaba filmi izlerken "Ben de, ben de!" diye heyecanlanıyordum.
En sevdiğimiz şarkı ve en sevdiğimiz kitaptan söz açılmışken. Filmin genel konusunun yazarların hayatları. Boşanmış, başarılı bir yazar, iki çocuğunu küçüklüklerinden bu yana bir yazar olmaya yönelik yetiştiriyor. Kızı ilk kitabını bastırıyor ve oğlunu ise, hayranı olduğu Stephen King arayarak, kız kardeşinin hikayesini gönderdiğini ve bayıldığını söylüyor. Filmde kadın karakterler ile erkek karakterler diğer filmlere göre ters işlenmiş gibi. Kadın karakterler aşkı pek fazla önemsemezken, erkek karakterler, hayatlarında aşka büyük önem veren karakterler olarak betimlenmiş. Filmin soundtrack'i mükemmel. Özellikle Elliott Smith - Between the Bars gördüğüm an, film benim için bir tık daha yukarı çıktı. Şunu söylemek istiyorum, bir filmde, karakter betimlemesi, hikaye akışı kadar seçilen müzikler de önemli. Yaptığınız bir yemekteki baharat gibi. Onu katmadığınız da ya da farklı dozlarda kattığınızda tadını büyük ölçüde etkiliyor.
Sevdiğim cümleler:
O kadar çok cümle var ki buraya yazılacak. Sadece birkaçını yazıyorum.
O kadar çok cümle var ki buraya yazılacak. Sadece birkaçını yazıyorum.
Rusty Borgens: I remember that it hurt. Looking at her hurt.
Samantha Borgens: There are two kinds of people in this world: hopeless romantics and realists.
Rusty Borgens: Right.
Samantha Borgens: A realist just sees that face and packs it in with every other pretty girl they've ever seen before. The hopeless romantic becomes convinced that God put them on Earth to be with that one person. But there is no God and life is only as meaningful as you fool yourself into thinking it is. Guys who get laid a lot are realists. You should be listening.
Bill: Rusty, a writer is the sum of their experiences. Go get some
The most important things are the hardest to say.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder