21 Ocak 2017 Cumartesi

MOANA | Prenses Olmayan Bir Disney Prensesi

"Eğer bir elbise giyiyorsan ve bir evcil hayvanın varsa sen bir prensessin"
Moana ise bir prensesten daha fazlası olduğunu çok güzel bir şekilde anlattı. Ya da bir prensesin yeni tanımını yaptı! Hangisini kabul ederseniz.

2017 animasyon dünyası için yine mükemmel bir yıl olacak gibi görünüyor. Ve buna en güzel örnek de bugün yayına giren Moana! Bu sabah benim gibi büyük bir Disney hayranı olan kardeşim ile birlikte yeni Disney filmi olan Moana'yı izlemeye gittik sinemaya. 


Moana, yönetmenliğini John Musker ve Ron Clements'in yaptığı Amerikan yapımı bir animasyon filmi. Kelime anlamı "Derin Deniz" olan Moana, küçüklüğünden beri diğer çocuklarından farklı olarak büyüdü adada. Adanın yönetimini elinde tutan babası, geçmişte yaşadıkları sıkıntılar yüzünden adadan hiç kimsenin ayrılmasını, hiç kimsenin deniz ile çok da içli dışlı olmasını istemiyor ama Moana'yı deniz çağırıyordu. Hem de henüz küçük bir kız çocuğu olduğundan bu yana.

Filmle ilgili bir şey anlatmayacağım. Mutlaka gidip izlemeniz gereken, harika şarkıları, mükemmel bir kadrosu ve inanılmaz güzel mesajları bulunan bir film. Ben daha farklı bir yönden ele alacağım Moana'yı.

Disney, son zamanlarda ortaya çıkardıkları animasyonlarda prenseslere, bu zamana kadar yüklenen o belli başlı niteliklerin dışında özellikler yükleme başladı ve bu HARİKA bir şey! O mükemmel kişilik, yaratılıp ekranlara, çocukların karşısına koyulan, beyaz tenli, ipek gibi yumuşak, düz ve harika saçları olan ve bir Prens'e ihtiyaç duyan Prenses modeli yerini kendi ayakları üzerinde durabilen, farlı ten renklerindeki, farklı saç tiplerindeki kişilere bıraktı.

Evet, çoğunuzun bunun ne etkisi olacağını, alt tarafı bir çizgi film karakteri olduğunu söylediğini duyar gibiyim. Ancak, durum bundan daha fazlası. Ekranda, her şeyi ile mükemmel olan bir kadın figürü görüyordu kız çocuklarımız ve büyüdükçe onlar gibi olmak istemeleri kaçınılmaz bir son oluyordu. Üstelik bu zamana kadar gelen Prenseslerin mutlu olmak için, hayatta kalabilmek için bir Prense ihtiyaç duymaları, kızların diğerlerine olan bağımlılığını arttırıyordu. Beyaz tene sahip olma, düz saçlara sahip olma isteği, kız çocuklarına, büyüdükçe kendilerini değiştirmeleri gerektiğini, ancak bu yolla toplum tarafından kabul edilebileceklerini ve güzel olacaklarını düşündürüyordu. Bunu kendi kız kardeşimden biliyorum.  Hatta yakın zamanlarda DOVE markası bununla ilgili bir reklam filmi bile yaptı. Her 10 kız çocuğundan 6'sı, sahip olduğu kıvırcık saçtan memnun değil. Çünkü güzel olmadığını düşünüyor.



Bu onlarca örnekten sadece birisi. Bunun nedeni ne yazık ki bu zamana kadar karşımıza çıkartılan animasyon filmlerdi. Ancak Disney buna bir dur diyerek, önce herhangi bir erkeğe ihtiyaç duymayan Elsa'yı, ardından da yine kendi ayakları üzerinde durabilen, farklı renk tene ve farklı tip saça sahip Moana'yı yarattı. Karlar ülkesinde, sabah uyandığında, saçı başı biririne girmiş Anna'yı gördük. Moana'da sürekli yüzünün önüne gelen kıvırcık saçlarını gördük. Her ikisi de bir Prens'e ihtiyaç duymadan, yapmak istediklerini yapabileceklerini çok güzel bir şekilde anlattı.

Moana, her ne kadar film boyunca, zorlukların üstesinden gelebilmek için bir erkeğe (yarı tanrı olan Maou) ihtiyaç duyduğunu hissetse de sonunda görüyoruz ki kafaya koyduğu sürece hiç kimseye ihtiyaç duymadan istediği her şeyi yapabilir.

Animasyon dünyasında Disney, farklılığın kötü olmadığını, aksine bizi biz yaptığını göstermeye kararlı gibi görünüyor. Bir sonraki filmlerini sabırsızlıkla bekliyorum. Bu arada filmdeki bu şarkıya da fazlasıyla taktım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar